28 Mart 2016 Pazartesi

Hakikat İçin Nelerini Feda Edebilirsin?






YAkın zamanda gittiğimiz tiyatro oyunu: Musab Bin Umeyr. Tiyatro Greyfurt adında bir gruba ait. Sanırım Fırat Kültür Merkezi'ndeydi. Hani şu Menan Cinleri'nden tanıdığımız grup. (Menan Cinlerinde oynayan oyuncular yok ama bu oyunda.)


Dînî tiyatro kategorisinde gerçekten bulunması nimetten bir sahne oyunu. 
Çok etkileyici, tüyler ürpertici, insanın kanını dondurucu bir başlangıç: "Musab bin Umeyr zengin, ipek kıyafetler içinde...." Ama çok mutsuz... Bir şeyler eksik diyor. Bir şeyler... 
ve arıyor. "Hakikat aramakla bulunmaz ancak bulanlar hep arayanlardır." diye bir söz var. Bulmak nasip işi... Musab bin Umeyr de nasipli... İlk müslümanlardan Affan'la karşılaşıyor. Ve olaylar gelişiyor. 

Oyunun izleyici kitlesinden bahsetmek istiyorum.Genelde 10-15 yaş arası ve bu durum çok güzel. Arkamda oturan 12 yaşlarındaki genç kız gösteri boyunca hıçkırarak ağladı. Onun etkilenmesinden ben tiyatro oyunundan etkilendiğimden çok daha fazla etkilendim. 

Musab bin Umeyr'in hayatı hakkında az-çok bilgi sahibi olduğum için oyun beni kesmedi diyebilirim :) Ashabı kiramın o manevi ruhunu iliklerime kadar hissedemedim. Beni gaza getirmedi, namaza dört elle sarılmadım. Allah Allah diyerek cihat meydanlarına koşmadım. Eve gelir gelmez Sad Bin Muaz'ı araştırmaya başladım. O kadar.. 
Tiyatro oyunları artık bana göre değil mi acaba? Nedense sinema için de aynı şeyi söyleyeceğim. Ne kadar kaliteli olursa olsun zaman kaybı olarak görmekten kendimi alamıyorum. Neden böyle oldum bilmiyorum . "Aaa valla onca yolu geldiğime fazla fazla değdi." diyemiyorum. Verdiğim paradan ziyade harcadığım zamana içerliyorum. Zaman. Evet. Benim için altın kıymetinde.
Özellikle oğlumdan ayrılıp geldiğime hayıflanıp durdum oyun boyunca.

Tiyatro da beni çok etkileyen bir cümle vardı ki ona değinmeden geçemeyeceğim: "Hakikat için nelerini feda edebilirsin Musab" diyordu Osman Bin Affan. "Hakikat için nelerini feda edebilirsin?" Oyun süresince defalarca tekrarlanan bu cümle benim de zihnimde yankılanıp durdu. Affan Musab'a sorarken ben de kendime soruyordum: "Hakikat için nelerini feda edebilirsin ya Hande?"

Gençliğini?
Zamanını?
Evini?
Sağlığını?
Feda etmek de değil, hani vakfetmek... Onu bile yapabiliyor musun?

Hakikati bulmak, onu yaymak, onu yaşatmak gibi gayelerin yoksa ne diye getirildin dünyaya sen?

Sordum. Sordum. Sordum ve cevapladım.Ben bu tiyatro oyunundan payıma düşeni aldım ve hakikat için vazgeçebildiklerimi çoğaltmaya karar verdim. Yine de ödüm kopuyor rahatım bozulacak hayat standardım düşecek diye.

Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet

Allah kimseyi gücünün yettiğinden başkasıyla mükellef kılmaz (sorumlu tutmaz). Kazandığı (dereceler) onundur ve iktisap ettiği (kazandığı negatif dereceler) de onundur (sorumluluğu onun üzerindedir).
BAKARA Suresi 286. ayeti okuyor ve Allaha güveniyorum. 

Zayıf taraflarımı güçlendirmeye, korkularımı yenmeye çalışacağım. Bu durum benim imtihanımı da arttıracak, imtihanlara göğüs germe kabiliyetimi de... İmtihanın nispetinde cenneti hakedişimi de belki. Ona göre cesaretin var mı cennete diye soruyorum tekrar? Standartlarını bir kenara itebilecek ve hakikat için yaşadığın cici dünyayı feda edebilecek misin gerçekten?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder